![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKbu19t0xyJrMe1HDmz-6A6eTZBHsSur0a0pJfcorHHe5h49zHSD_UUo0Al85hXfzFdedaBAKrSH2jipUCmxq9XrosK6iAkN4D3VI7DuEDg-WvCIMS7_f7V6aT0D7nueCfer4hcUKS76o/s400/Atat%25C3%25BCrk+harf+devrimi.jpg)
Aslında konuyu tartışmaya açanların amacı belli. "Harf devrimini yapmasaydık daha iyi olurdu" demek istendiğini anlıyoruz.
Gerçekten böyle mi?
Harf devrimi yapılmasaydı neler olacağını kestirmek güç. Zira sosyal konularda "olmasaydı ne olurdu"yu açıklayamazsınız. Ancak, "oldu da ne sonuç alındı" sorusunun yanıtını bulabilirsiniz. Bunu ölçümleyebilirsiniz, tartabilirsiniz, sayabilirsiniz. Çünkü ortada gerçekleşen bir durum var.
Harf devrimi dediğimiz olay, Türkçe yazımlarda Arap harflerini esas alan alfabe yerine Latin harflerini esas alan alfabeye geçilmesidir. 1928 yılının kasım ayında alınan ve hızla uygulamaya konulan karar, aslında tek başına değerlendirilmemelidir. Çünkü, harf devrimi, aydınlanma hareketinin sadece bir parçasıdır.
Yasalarda, giyimde-kuşamda, eğitimde, üretimde, tüketimde... her alanda çağdaş dünyaya uyum sağlamak, hatta Mustafa Kemal'in ifadesi ile onların önüne geçmek hedefleniyordu. Bizzat Mustafa Kemal tarafından "Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız" deniyordu.
Cumhuriyet'in ilanından sonra neler yaşandığını anlamak için öncelikle Atatürk'ün nutkunu iyi okumak gerekiyor.
O devrimlere neden gerek duyuldu? Mustafa Kemal ne yapmak istiyordu? Ne sonuçlar elde edildi?
Mustafa Kemal, harf devriminden bir (1) yıl önce, yani 1927 yılındaki büyük nutkunun son bölümünde şöyle diyor:
"Efendiler,
Bu nutkumda ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım."
Konumuzla ilgili kilit söz şudur: "...bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu..."
Mustafa Kemal, aslında neyi ne için yapmak istediklerini açık açık söylüyor. Bilim ve tekniğe dayalı çağdaş bir devlet kurmaya çalışıyor. Bunun için de harf devrimini, Latin harflerini gerekli görüyor.Son dönemde, harf devrimi ile dilin değiştiği sanısı da yaratılmaya çalışılıyor. Oysa alfabe, dilin kendisini, yazılı olarak da tam anlamıyla ifade edebilmesi için kullanılan semboller topluluğundan başka bir şey değildir.
Burada önemli bir nokta da şu, yeni harfler Latin kökenli, ama Türkçe'dir. Yani Latin harfleri dilimize uygun hale getirilerek Türk alfabesi oluşturulmuştur. Osmanlıca'da da Arap harfleri kullanılıyordu, ama Arap alfabesi değildir. Dile uygun olabilmesi için çeşitli ekleme ve çıkarmalar yapılarak "Osmanlı alfabesi" yaratılmıştır.
Arap harflerinin Türk dilinin söylenişini tam olarak karşılayamadığı, çok önemli sorunlara kaynaklık ettiği Osmanlı döneminde de tartışılıyordu. Bunu değiştirelim diyorlardı. Hatta Osmanlı döneminde bir kaç kez harf devrimine yeltenildi de... Sonuncusunu Enver Paşa yapmak istedi. Yine Arap harfleri kullanılacak, ama dile uygun hale getirilecekti. Üzerinde çalışıldı, hatta birileri yeni alfabeye "Enveriye" adını bile verdi. Sonuçlandırılamadı elbette.
Latin harflerinden oluşturulan yeni Türk alfabesini öğrenmenin kolay olması ve alfabeyi oluşturan sembollerin (harflerin) çıkarılan sesleri önemli ölçüde karşılaması çok önemli bir başarıyı beraberinde getirdi.
Sayfada yayımladığım grafik, 1928 tarihli harf devriminin nasıl bir sonuç yarattığını, okuma yazma oranının nasıl bir artış gösterdiğini, Batı ülkeleri ile aramızdaki farkın kapanmasına nasıl katkı yaptığını göstermesi bakımından önemlidir.
Grafiğe bakıldığında görülecektir ki, Osmanlı'da okuma-yazma bilenlerin oranı yüzde 10 seviyesindedir. Ve 1900'lü yılların ilk döneminde, yani yıkılma sürecinde bu oran iyice aşağıya düşmüştür.
O dönemde okur yazar oranı hiçbir zaman yüzde 50'lere çıkmamıştır. Ve şunu da belirtmek gerekir ki 1900-1922 arasında okur-yazar oranındaki düşüş de okuma-yazma bilenlerin savaşlarda ölmesi ile açıklanamaz.
Doğru açıklama şudur:
Osmanlı Balkanları kaybetti. Osmanlı'nın okuma-yazma bilen tebasının çoğu bu bölgede yaşıyordu. Balkanlar kaybedildi, azınlıkların önemli bir bölümü ülkeyi terketti, mübadele oldu... Ve sonuçta okur-yazar oranı düştü. Elbette ki savaşlarda ölen çok sayıda okur-yazar da vardır. Ama durumu açıklamaya yetmez.
Nitekim hocamız, tarihçi Orhan Koloğlu da bu yönde tespitlerde bulunarak, Osmanlı'nın son günlerinde okur-yazar oranının bu nedenlerle yüzde 3-4 seviyesine kadar gerilediğinin altını çiziyor.
Tabloda görülüyor ki, batı ülkeleri almış başını gitmiş. Osmanlı'da 3'müydü 4'müydü diye tartıştığımız tarihlerde okur-yazar oranını yüzde 90'lara ulaştıranlar var.
Yine grafikte açıkça görülüyor ki, harf devrimi ve bununla birlikte başlatılan seferberlik sonucu, Batı ülkelerinin 200-250 yılda ulaştıkları noktaya 50-60 yıl gibi çok daha kısa sürede varılmış.
İDRİS ADİL
Yorumlar
Yorum Gönder