![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg__sVmARz0YgrAygWzAvf_Ksy2nH2IH0DnFdN125r7oMAfG7YQTOlIp-LoBymxVnQrhHPiEjqKbyjaBnrfGAv3kgTZXXHNZkoXS_Yx1HNttSMJJk105QyCDHwWr3rIKpjzz3tzPTpmSo/s400/s-6273a43603c220c42f2bdcee5759d9122f5abaea.jpg)
İKİ DİL BİLE HERGELECİ
Hergeleci Hüseyin Çavuş, Yemen cephesine gönderilen askerlerdendi. Hüseyin Çavuş, Yemen’deki
bir çatışmanın ardından İngiliz birliklerine esir düşmüştü. Askerlik ve esaret
günlerinin ardından 19 yıl sonra köyüne dönebildi.
Ama nasıl bir dönüş…
Hergeleci Hüseyin Çavuş, esir olarak
tutulduğu sırada, Yemen’de İngiliz askerlerine rüşvet vererek bir arkadaşı ile
birlikte kaçmayı başardı.
Kaçtı, kaçmasına da köyüne nasıl gelecekti?
Düşmana yakalanmamak, Arabistan çölünü ölmeden aşabilmek…
Arkadaşı ile birlikte vahadan vahaya, köyden
köye dolaşarak Arabistan çölünü aşmaya çalıştıkları sırada, yolda bedevilere
yakalandılar. Bedeviler, Hüseyin Çavuş ve arkadaşının kaçak olduklarını
bilmiyorlardı. Ganimet elde etmek amacıyla durduruldular ve üstlerini başlarını
aradılar. Bedeviler, bu iki Türkün yanlarında altın bulunduğuna inanıyorlardı.
Önce sorguladılar. Yanlarında altın olmadığını söylemelerine karşın, bedeviler
inanmadılar. Bedevi’nin biri Hüseyin Çavuş’un arkadaşının karşısına geçti ve
bir anda elindeki palayı, askerin karnına salladı. Hüseyin Çavuş’un arkadaşının
karnı kesilmiş, iç organları dışarı çıkıvermişti. Bedeviler, bu Türk askeri can
çekişirken, bağırsağını ve midesini parçalayarak, “yutmuş olabileceği”
şüphesiyle altın aradılar.
Hüseyin Çavuş, kendisinin de sonunun
geldiğini düşündü. Karnını yaracaklar, oracıkta öldüreceklerdi. Korkuya
kapıldı. Savaş ve esaret yıllarında çok iyi düzeyde Arapça öğrenmişti.
Kendisinde altın bulunmadığına bedevileri inandırmayı başardı. Bedeviler
Hüseyin Çavuş’u bırakıp gitiler. Hüseyin Çavuş karnı kesilmiş, midesi ve
bağırsakları parçalanmış arkadaşının cesediyle çölün ortasında yapayalnız
kalıverdi.
Zaman geçirmeden arkadaşını defnedip yoluna
devam etmekten başka çaresi yoktu. Sonra uzun bir yolculuk başladı. Arap
çöllerini, ardından da Sina çölünü geçti. Mısır’a gelmişti. Esir tutulduğu
dönemde Arapça’nın yanısıra iyi düzeyde İngilizce de öğrenmişti. Geçtiği bölge
Arap bölgeleriydi ve İngilizler’in hakimiyetine geçmişti. Bildiği yabancı
diller sayesinde bölgeyi boydan boya katetmesine karşın, Türk olduğunu belli
etmeden yol alıyordu.
O
dönemde ulaşım aracı yoktu. Olsa bile parası yoktu. Arabistan çöllerinin
ardından Mısır’ı da yürüyerek geçti. Oradan Libya’ya, buradan da yine yürüyerek
Tunus’a ulaştı. Hemen hemen bütün Kuzey Afrika’yı yürüyerek kat etmişti.
Tunus’tan bir gemiye binerek İtalya’ya ulaştı. İtalya’dan yine bir gemiyle
balkanlara geçti. Arnavutluk, Yunanistan üzerinden yine yürüyerek İstanbul’a
gelmeyi başardı. Ülkesine ulaşmıştı, ancak burada da işler içaçıcı değildi.
Yine yürüyerek İstanbul’dan Ankara üzerinden Adana’ya geldi. Yaklaşık 1 yıllık
uzun yürüyüşün ardından köyüne dönmeyi başarmıştı.
12
yılı askerde, 6 yılı esaret altında, bir yılı da yürüyerek geçen zamanın
ardında köyüne dönen Hüseyin Çavuş, artık evindeydi. Bu uzun ve maceralı
dönemin ardından Hüseyin Çavuş bir daha ölümüne kadar köyünden dışarı çıkmadı.
Yaşamının geri kalanını köyünün sığır sürüsüne çobanlık yaparak geçirdi.
Kürkçüler’de
büyükbaş hayvan çobanlarına eskiden sığırtmaç denirdi, sonraları ise hergeleci…
Uzun
yürüyüşün yolcusu Hüseyin Çavuş, artık Hergeleci Hüseyin Çavuş olarak anılacak,
çok iyi düzeyde iki yabancı dil bilmesine karşın sığır sürüsünü gütmeye devam
edecekti…
İDRİS ADİL
(Bu hikaye, kaynak Hayri Aydın'ın anlatımına bağlı kalınarak İdris Adil tarafından kurgulandı)
İDRİS ADİL
(Bu hikaye, kaynak Hayri Aydın'ın anlatımına bağlı kalınarak İdris Adil tarafından kurgulandı)
Yorumlar
Yorum Gönder