Çılgın Türkler: İKİ DİL BİLE HERGELECİ


İKİ DİL BİLE HERGELECİ

Hergeleci Hüseyin Çavuş, Yemen cephesine gönderilen askerlerdendi. Hüseyin Çavuş, Yemen’deki bir çatışmanın ardından İngiliz birliklerine esir düşmüştü. Askerlik ve esaret günlerinin ardından 19 yıl sonra köyüne dönebildi.
Ama nasıl bir dönüş…
Hergeleci Hüseyin Çavuş, esir olarak tutulduğu sırada, Yemen’de İngiliz askerlerine rüşvet vererek bir arkadaşı ile birlikte kaçmayı başardı.
Kaçtı, kaçmasına da köyüne nasıl gelecekti? Düşmana yakalanmamak, Arabistan çölünü ölmeden aşabilmek…
Arkadaşı ile birlikte vahadan vahaya, köyden köye dolaşarak Arabistan çölünü aşmaya çalıştıkları sırada, yolda bedevilere yakalandılar. Bedeviler, Hüseyin Çavuş ve arkadaşının kaçak olduklarını bilmiyorlardı. Ganimet elde etmek amacıyla durduruldular ve üstlerini başlarını aradılar. Bedeviler, bu iki Türkün yanlarında altın bulunduğuna inanıyorlardı. Önce sorguladılar. Yanlarında altın olmadığını söylemelerine karşın, bedeviler inanmadılar. Bedevi’nin biri Hüseyin Çavuş’un arkadaşının karşısına geçti ve bir anda elindeki palayı, askerin karnına salladı. Hüseyin Çavuş’un arkadaşının karnı kesilmiş, iç organları dışarı çıkıvermişti. Bedeviler, bu Türk askeri can çekişirken, bağırsağını ve midesini parçalayarak, “yutmuş olabileceği” şüphesiyle altın aradılar.
Hüseyin Çavuş, kendisinin de sonunun geldiğini düşündü. Karnını yaracaklar, oracıkta öldüreceklerdi. Korkuya kapıldı. Savaş ve esaret yıllarında çok iyi düzeyde Arapça öğrenmişti. Kendisinde altın bulunmadığına bedevileri inandırmayı başardı. Bedeviler Hüseyin Çavuş’u bırakıp gitiler. Hüseyin Çavuş karnı kesilmiş, midesi ve bağırsakları parçalanmış arkadaşının cesediyle çölün ortasında yapayalnız kalıverdi.
Zaman geçirmeden arkadaşını defnedip yoluna devam etmekten başka çaresi yoktu. Sonra uzun bir yolculuk başladı. Arap çöllerini, ardından da Sina çölünü geçti. Mısır’a gelmişti. Esir tutulduğu dönemde Arapça’nın yanısıra iyi düzeyde İngilizce de öğrenmişti. Geçtiği bölge Arap bölgeleriydi ve İngilizler’in hakimiyetine geçmişti. Bildiği yabancı diller sayesinde bölgeyi boydan boya katetmesine karşın, Türk olduğunu belli etmeden yol alıyordu.
O dönemde ulaşım aracı yoktu. Olsa bile parası yoktu. Arabistan çöllerinin ardından Mısır’ı da yürüyerek geçti. Oradan Libya’ya, buradan da yine yürüyerek Tunus’a ulaştı. Hemen hemen bütün Kuzey Afrika’yı yürüyerek kat etmişti. Tunus’tan bir gemiye binerek İtalya’ya ulaştı. İtalya’dan yine bir gemiyle balkanlara geçti. Arnavutluk, Yunanistan üzerinden yine yürüyerek İstanbul’a gelmeyi başardı. Ülkesine ulaşmıştı, ancak burada da işler içaçıcı değildi. Yine yürüyerek İstanbul’dan Ankara üzerinden Adana’ya geldi. Yaklaşık 1 yıllık uzun yürüyüşün ardından köyüne dönmeyi başarmıştı.
12 yılı askerde, 6 yılı esaret altında, bir yılı da yürüyerek geçen zamanın ardında köyüne dönen Hüseyin Çavuş, artık evindeydi. Bu uzun ve maceralı dönemin ardından Hüseyin Çavuş bir daha ölümüne kadar köyünden dışarı çıkmadı. Yaşamının geri kalanını köyünün sığır sürüsüne çobanlık yaparak geçirdi.
Kürkçüler’de büyükbaş hayvan çobanlarına eskiden sığırtmaç denirdi, sonraları ise hergeleci…

Uzun yürüyüşün yolcusu Hüseyin Çavuş, artık Hergeleci Hüseyin Çavuş olarak anılacak, çok iyi düzeyde iki yabancı dil bilmesine karşın sığır sürüsünü gütmeye devam edecekti… 

İDRİS ADİL

(Bu hikaye, kaynak Hayri Aydın'ın anlatımına bağlı kalınarak İdris Adil tarafından kurgulandı)

Yorumlar