NE KADAR DEMOKRASİ O KADAR KORONAVİRÜS


Dünya 2020 yılına büyük bir salgın tehlikesi ile girdi. Salgın öncesinde genel görüntü şöyleydi: Bölgesel kimi savaşlar, bu savaşların sonucunda yaşanan göç-mülteci sorunu, kimi ülkelerde ekonomik sıkıntılar, güçlü ekonomiler arasında yaşanan ticaret savaşları…

Dünya, bu tabloyu çok da yadırgamadan yoluna devam ediyordu.

Korona adı verilen bu virüs, başkaca gerçekleri gün yüzüne çıkardı.

Başlangıçta virüs krizi “Çin’in sorunu” olarak algılandı. Çin’in 1,4 milyara yaklaşan nüfusu, sosyal medyaya yansıyan sağlıksız beslenme görüntüleri, olumsuz çalışma koşulları dikkate alındığında “olağan” bile bulundu.

Sonra “salgın” boyutu gündeme gelince bütün ülkeler kendilerine çeki-düzen vermek durumunda kaldılar. Ancak Batı ülkeleri kendilerinden emin, bunun “yoksul ülke trajedisi” olarak değerlendirdi.

Ülkeler arasındaki yoğun ve karmaşık ilişki, ticari ve turistik hareketler nedeniyle, virüs hızla dünya geneline yayıldı.

Az ya da çok bütün ülkelerin etkilendiğini söylemek mümkün.

Ancak “az” ya da “çok”u belirleyen şey nedir?

Yayınlanan günlük istatistiki verileri bakınca şunu görmek mümkün:

Virüsün yayılmasında ve etki katsayısında; Nüfusun yaş ortalaması, sosyal ilişki ağı ve demokrasi önemli faktörler olarak sayılabilir.

Virüs vakasının en çok görüldüğü 15 ülke, (21.03.2020 itibariyle) sırasıyla; Çin, İtalya, İspanya, Almanya, İran, ABD, Fransa, Güney Kore, İsviçre, İngiltere, Hollanda, Belçika, Avusturya, Norveç, Danimarka.
Dikkat edilecek olursa İran dışındaki ülkeler, ekonomik olarak gelişmiş ülkeler. İran’ın yanısıra Çin’i de dışarıda tutarsak tamamı demokrasileriyle öne çıkan ülkeler.

Bunun demokrasi ile ilgisi nedir?
Birincisi bu ülkeler virüsün yayılımı konusunda, vaka ve ölü sayısı hakkında halkın doğru haber alma hakkına saygı gösteriyorlar. Yani, tablo ne ise halkın önüne koyuyorlar.

Virüsün yayıldığı bölgenin ülkeleri olan Rusya ve Kuzey Kore başta olmak üzere totaliter karakterli yönetimlerin virüs gerçeğini halkla paylaşmadığı konusunda ciddi endişeler var.

www.worldometers.info/coronavirus/ adlı sitedeki veriler incelendiğinde, ne kadar demokrasi o kadar virüs gerçeği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.

İtalya'da yüzde 21,9 oranında yaşlı nüfus bulunuyor. Almanya'da bu oran yüzde 22,7, Türkiye'de ise yüzde 9,1. Dünya ortalaması ise her 100 kişiden 9,3’ün yaşlı olduğunu ortaya koyuyor.

Çin’in başarısının altında yatan birinci neden yaşlı nüfusun, Batı Avrupa ülkelerinden daha küçük bir oran oluşturması. İkinci önemli neden, halkın “sokağa çıkmayın” gibi talimatlara ilk günden itibaren uyması. Konu tartışılmıyor. Aykırı ses dile getirilemiyor. Herkes talimatlara uyuyor. Bu anti demokratik süreç, kuşkusuz salgın olduğunda iyi sonuç verdi. Bunu da kabul etmek gerek.

Son günlerde "Çin’de işler iyi gidiyor, salgını durdurdular" gibi bir algı oluştu. Bu açıklamaları da çok güvenli bulmuyorum. Zira, Çin yönetimi, algı konusunu öne alan bir politikaya başvurmuş olabilir.

Demokrasi ile yönetilen ve demokratik değerlere, insan haklarına ve yaşama hakkına önem veren ülkeler gerçeği halkıyla olduğu gibi paylaşmaya çaba gösteriyorlar. Belki de bu nedenle virüs krizi büyük boyutlu görünüyor.
Tek adam ya da oligarşik bir yapı tarafından yönetilen ülkelerde ise sanki virüs yok “gibi”, tıpkı demokrasi “gibi”…

İDRİS ADİL

Yorumlar