KORONA DİYE DİYE NEREYE GİDİYORUZ



Bu yazıda sayılar, istatistiki veriler yok. Konunun önemini anlatmak için şunu söylemek yeterli:

Korona virüsü salgını, bugün ayrımsız bütün ülkeleri az ya da çok etkisi altına aldı. Önlem almayı bilen ülkelerin yurttaşları, görece daha az etkilendiler.

Adamoğlu bugün sağlık odaklı bir savaş veriyor ve tarihte çok ender görüldüğü üzere salgına karşı uluslararası işbirliği sözkonusu. Hollywood yapımı "uzaylı" filmlerinde vardır benzer sahneler. Uzaylı saldırısına karşı dünya halkları ve devletler birleşmiştir... ABD önderliğinde birlikte omuz omuza savaş verirler. Ama bu savaşta ABD bırakın liderlik yapmayı, felaketin boyutunu büyütecek düzeyde embesilliklerin yapıldığı ülke oldu.

Salgın bütün dünyada etkili olmakla birlikte adamoğlunu ölüm-kalım noktasına getirmiş değil.

Ancak, salgının verdiği bir mesaj var ki, tam da bu nokta ile ilgili: Adam soyu, devasa gök taşlarına gerek olmadan çıplak gözle bile görülemeyecek kadar küçük bir virüs ile sonlanabilir. Bu olasılığı bir tarafa yazmak gerekir.

Covid 19 adlı bu korona virüsünün yarattığı korku, bir sürü şey düşündürdü.

Sosyal, siyasal, dinsel, ekonomik, sanatsal ve sportif bütün alanlarda, acaba şapkalar öne konulacak ve her şey yeni baştan düşünülecek mi? Göreceğiz.

Büyük olasılıkla bir çok şey değişecek (elbette ki büyük bölümü zamana yayılacak). Bir çok şey de bütünüyle terk edilecek.

Peki biz neler düşündük? İlk elden akla gelenleri şöyle bir sıralayalım:

-Tarihten ders alınmadığı anlaşılıyor. Onlarca büyük salgın yaşandı. Yüz milyonlarca kişi öldü. Ama görülüyor ki, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere hemen herkes döküldü.

-Bu dökülmenin birinci nedeni tarihten ders alınmamış olması ise ikinci neden yöneticilerin vurdum duymazlığı ve aymazlığı oldu. "ABD/Trump" ve "İngiltere/Johnson" buna örnek gösterilebilir.

-Bilimin ipine sarılınması gereken böyle bir zamanda, dinden-duadan-zikirden medet umanlar maalesef virüse karşı verilen mücadelede ayakbağı oldular. "Kum kentinin karantinaya alınmaması/İran" ve "umreden dönen ilk kafilelerin kontrol edilmemesi/Türkiye" örnek gösterilebilir.

Bu arada tarihten de bir örnek verelim: 18. yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran veba salgınında "Hükümet, vebaya karşı genel duaya çıkılması" için kararname çıkarmıştı. Demek ki o günden bugüne çok da büyük değişiklik olmamış bazıları için...

-Ekonominin çarkları yavaş da olsa dönüyor. Ama bu arada, dijital çağ ile birlikte gündeme gelen "ben evden de çalışırım"düşüncesi bu dönemde zorunlu olarak yaygınlaştı. Ve bu konuda önemli ölçüde geri adım atılmayacaktır. Çünkü, işyerine gelmeden işini yapan personel işveren için bulunmaz nimettir. Onca trafik ve zaman kaybına girmeyi çalışan da istemez...

-Evden çalışma, siparişler, alış-veriş, ithalat-ihracat falan, internet üzerine yoğunlaştıkça, hayatın omurgası da dijital hale gelecek.

-İş ortamının dijitalleşmesi, bir yandan trafikteki zaman kaybının ortadan kaldıracağı için sanat-kültür ve eğlence tüketimini artıracak. Bir yandan da "ha buradayım ha orada ne fark eder" deyip büyük kentlerden banliyölere, kent merkezlerine yakın köylere yönelik nüfus hareketini tetikleyecektir. Yani bir bakıma Ferdi Tayfur'un şarkısındaki "hadi gel köyümüze geri dönelim" durumu.

-Siyasetçilerin yeni dönemde işleri daha zor. Zira virüs deneyimini de yaşamış "y" ve "z" kuşağını yönetmek hiç de kolay olmayacak.

-Siyasal söylemler de, dijitalleşmenin bir sonucu olarak popülarite eksenine kayacak. Aşırı sağ, aşırı sol gibi kavramlar unutulacak, bunların yerini popüler sağ, popüler sol alacak.

-Katı, kaba ve halkı tepeden gören siyasetçiler iş bulamayacak. Umarım öyle olur.

-Siyasal rejimler tartışılacak. Adı otoriter, totaliter her neyse baskıcı rejimler bir süre sonra tarihe karışacak. Hatta bütün siyasal sistemlerin geçerliliği ve işe yarayıp yaramadıkları tartışma konusu olacak. Öyle ki tartışmalar Aristo'ya ve Farabi'ye kadar uzanabilir. Zira "mutlu kentler" belki de yeni arayışın konusunu oluşturacak.

-Din ve inanç sistemleri de yeni dönemin tartışma masasına gelecek konular arasında yer alacak. Ortaçağ salgınlarında bilim adamları ve felsefeciler taşlanmış, duaya sığınılmıştı. Bu kez tersi bir durum sözkonusu. Bilim adamları ve özellikle doktorlar kutsanıyor. Bunun üzerine, son dönemdeki ateist-deist yönelimi de eklerseniz tartışma bir hayli önem kazanacak gibi duruyor.

İDRİS ADİL

Yorumlar