80 YILLIK ÖMRÜ MÜ KALDI DÜNYANIN?


YA, RÜYALAR GERÇEK OLURSA...
Bir haberle irkildim. Dünyaya yaklaşmakta olan 3 büyük göktaşından söz ediliyordu haberde. Her birisi dünyamızın uydusu ayın neredeyse yarısı büyüklüğündeymiş.
Haberi duyar duymaz fırladım dışarıya. Göktaşları dünyanın yakınına gelmişler bile. Çıplak gözle çok net görülüyorlar. Her bir ayrıntısı apaçık gözümüzün önünde. 
Birden büyük bir meydanda buluyorum kendimi. Göktaşının birisi neredeyse dünyaya değecek kadar yakın. Hani, uzansan dokunacağın kadar...
Dehşet  içindeyim. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Sonra göktaşının olduğu tarafa yürüyorum. İnsanlar durmuş bakıyorlar. Birisi diyor ki, "göktaşları çok hızla dünyanın yanına kadar gelmişler. Yörüngeye girince durmuşlar. Her gün biraz biraz yaklaşıyorlarmış." 
Dedi ki bir başkası, "dünyanın 80 yıllık ömrü kaldı. Bu göktaşları 80 yıl sonra hızla dünyaya çarpacakmış. O kadar büyükler ki dünya parçalanacakmış."
"Eyvah" diyorum, "oğullarım nerede?"
Çok modern ve teknolojisi yüksek aletlerin olduğu büyük bir meydana geliyorum bir anda. Lunaparklardaki trenlere benzeyen tek kişilik, iki kişilik üstü açık küçük vagonlar var. İnsanlar bu vagonlara biniyorlar. Herkes sakin. Olağan bir iş yapılıyor gibi. Bakıyorum raylar meydandan kıvrılarak yukarı doğru çıkıyor. Uzaya doğru uzanıyor.
"Senin çocuklar da gidiyor" diyor birisi. 
"Biliyorum, gitmelerine birlikte karar verdik" diyorum. Fakat ne zaman ve niye olduğunu bilmiyorum.
Vagonlara yaklaşıyorum. Bir vagonun içinde Dündar'ın oğlu Yiğit'i görüyorum. Yiğit, tek kişilik vagonda oturuyor. Dündar'ı görüyorum vagonun yanında. Ayakta duruyor. Yüzü kireç gibi apak. "Ne oluyor" diye soruyorum. "Ne olsun abi. böyle işte yani" diyor. "Biliyorsun yani" diyor. Birden aklıma oğullarım geliyor. Bir bakıyorum Yiğit'in vagonunun öndeki vagonda Berke'yi görüyorum. Sanki yatar gibi oturuyor. Elinde cep telefonu, bir şeylere bakıyor. "Oğlum" deyip sarılıyorum. Yüzünü, saçını öpüyorum. Sarılıyorum. O ise sanki önemli bir şey yok gibi sakin. "Oğlum beni iyi dinle, kardeşinin yanından ayrılma. Birbirinize sahip çıkın. Bak arkadaki de Yiğit. Dündar'ın oğlu. Ona da sahip çıkın" diyorum. Berke, "tamam baba ya. merak etmeeee" diyor. Sonra bir öndeki vagonun yanına koşuyorum. Orada da Batu var. "Oğlum" diyor sarılıyorum. Saçlarını, yüzünü öpüyorum. Batu oturduğu yerden doğruluyor. O da bana  sarılıyor. "Baba ya merak etme. Herşey tamam" diyor. "Oğlum orada kardeşinle birbirinizden ayrılmayın, birbirinize sahip çıkın. Berke sana emanet" diyorum. "Tamam baba sen merak etme" diyor.
Dönüyorum Dündar'a bakıyorum. "Öyle işte abi. Gördüğün gibi. Gidiyor abi" diyor. Yüzü kireç gibi. Ben de ona "merak etme" diyorum.
Birisi diyor ki, "80 yıl sonra her şey bitecek burada. Ama bu gençler gittikleri yerde yeni bir hayatı başlatacaklar." 
O an hatırlıyorum. Bize gelmişler, "sizden iki kişi gidecek" demişlerdi. Ben de "80 yıl benim için uzun bir süre. Ben kalırım dünyada. Çocuklar soyumuzu sürdürecek. Onlar gitsin demiştim."
"Evet evet öyle oldu" diyorum kendi kendime.
Sonra bakıyorum ileriye. Çocukların bindiği vagonların üzerinde durduğu raylar, göktaşının yanından geçip ileriye gidiyor. Uzaya doğru uzanıyor.
Sonra birden dönüyorum yandaki birine "peki nereye gidiyor bu yol diyorum. Atmosferin dışındaki uzay istasyonuna kadar gidiyor. Oradan da yeni gezegene gidecekler" diyor. "Evet tabi ya" diyorum. "Biliyordum, öyle olduğunu söylemişlerdi" diyorum. 
Sonra çocukların yanına koşuyorum yeniden. Bu onları son görüşüm diyorum. Saçlarını okşuyor, sarılıyor öpüyorum. Vagonlar hareket  ediyor. 
Yüreğimin sanki mengene ile sıkıldığını hissediyorum.
Fırladım yataktan. 
Nefes nefeseyim. 
Yüreğim güm güm atıyor.
Hayırdır diyorum.
Karantina koşulları dengemizi bozdu galiba. Son dönemde kabus gibi rüyalar görüyorum. 

İDRİS ADİL

Yorumlar